Ev yapımı protein bar

Ev yapımı protein bar

Merhabalar, uzun süren sessizliğimi faydalı bir yazı ile bozuyorum :)

Bilen bilir, birkaç senedir her ne kadar dönem dönem uyamasam da spor, hayatımda belli bir yere sahiptir. Bununla birlikte yine her ne kadar dönem dönem  ucunu kaçırsam da fast-food ve aşırı yağlı beslenme taraftarı değilimdir ve yediklerime elimden geldiğince dikkat etmeye çalışırım.

Herkes gibi gün içinde ya da spor öncesinde birşeyler atıştırma ihtiyacı hissederim. Ofiste genelde marketten kolaylıkla bulabileceğim ETi’nin FORM ürünlerini tercih ediyorum. Ama son dönemde zaman zaman, markette kasanın hemen yanında duran ve ilgimi çeken “protein bar” adı altında 6-8 lira civarlarında satılan atıştırmalıkları tercih etmeye başladım(Fiyatı her ne kadar atıştırmalık için fazla olsa da :) )

Neyse gelelim saadete, ofiste bir arkadaşım bir gün, evde protein bar yaptım internette tarifleri var güzel oldu demişti. Ben de bu haftasonu bir deneme yapayım dedim. Youtube’dan birkaç tarif izledikten sonra elimdeki malzemeler elverdiği ölçüde sonuca ulaştım :)

Malzemeler

  • Yer fıstığı – 200 gr (Tadım Ballı Kavrulmuş Yer Fıstığı kullandım – Fıstık ezmesi de kullanılabilir)
  • Yulaf ezmesi – 130 gr (ETi Lifalif evimde genelde vardır :) )
  • Protein tozu – 1 ölçek (Protein değerini aşağı ya da yukarı çekmek için değiştirilebilir ya da çıkarılabilir)
  • Muz – 1 orta boy
  • Süt – 200 ml (Ben yağsız süt kullandım)
  • Yumurta beyazı – 2 adet

Yapılışı

  • Fıstıkları mutfak robotu ile daha fazla ezilemeyene kadar çekin. İsterseniz internette fıstık ezmesi yapımı ile ilgili farklı kaynaklar bulabilirsiniz, sürülebilir kıvama gelmesi için yağ eklemek filan gerekebilir ama ben bana yetecek yumuşaklıkta çekebildim :)
  • Bütün malzemeleri bir kapta karıştırın. Yumurtaları en son ekleyebilirsiniz.
  • Karışımı fırınlamak için uygun bir tepsi, borcam, kek kabı her ne isterseniz kullanabilirsiniz. (Kalp şeklinde protein barlar yapmak için de özgürsünüz yani :) )
  • Kabı yağlayın ya da yağlı kağıt kullanını da yapışmasın onu da ben söylemeyim.
  • Önceden 180 dereceden ısıttığımız fırına tepsiyi veriyoruz (Hep bunu söylemeyi beklemiştim bugüne kadar :) )
  • Karışım zaten belli bi sertlikte olduğu için ve aslında pişirmeden de yenilebileceği için, ele avuca gelecek yapışmayacak kadar pişirmeyi tercih ettim ben ve sanırım 10-15 dakika kadar pişirdim.
  • Kek kıvamında pişen karışımımızı alıp istediğiniz gibi bölüp yiyebilirsiniz tabi protein ağırlıklı olduğu için hepsini bir oturuşta yemeyi düşünmeyin :) Bu ölçüler için ben 10 parçaya böldüm, besin değerlerini de aşağıda yazacağım.

Besin değerleri

Belirttiğim değerler 10’a bölecek olursanız her bir bara düşen değerler oluyor. Muz ve yumurta’nın ortalama besin değerlerine diyetkolik sitesinden ulaştım, onların yalancısıyım :) Tabi kapta kalan parmakla sıyırdıklarım da buna dahil aslında :)

Protein Karbonhidrat Yağ Enerji
9.85 gr 14.2 gr 1.7 gr 176 kcal

Sonuç

Sonuç benim için tatmin edici oldu. Sonraki denemelerde tarçın ve benzeri tat katacak şeyler ekleyebilirim. Benim şekerle çok aram olmadığı için muzun ve protein tozunun (ben çikolatalı kullandım) katmış olduğu tat yeterli oldu.

Ev yapımı protein bar

elevator-up-button

O asansör buraya gelecek!

İlk tanıtım mahiyetindeki yazımdan sonra, doğum günü tebrikleri, kutlaması ve yarı hasta halde vücut direncini maksimumda tutmaya çalıştığım bir haftanın ardından gerçek anlamda yazmaya bugün yaşadığım küçük bir olayı değerlendirerek başlıyorum. Yazının konusuna uygun, hergün karşımıza çıkabilen, hayata dair konuları kendi bakış açımdan ele alayım diye Hayatın içinden başlıklı bir kategori oluşturdum.

Neyse konuya gelelim. Bugün iş saatlerinde bir ara markete gidip plazaya geri döndüm ve asansörü çağırdım(asansör çağırmak deyimine değineceğim), asansör geldi, bindim ve beşinci kata gitmek için beş numaralı düğmeye bastım. Asansör hareket etti, birinci katta durdu ve kapı açıldı. Kattaki bir kişinin yukarıya çıkması çok olası olmadığı için(temizlik görevlileri, kargo görevlileri bile üst kattan başlayıp aşağıya doğru indikleri için öyle düşündüm herhalde) asansörün içine yönelen kişinin yanlışlıkla “aşağı” yerine “yukarı” düğmesine basmış olduğunu düşünüp, asansörün yukarı çıktığını söyledim. Kendisi oldukça kibar bir şekilde karşılık verip asansörden çıktı, asansörün kapının kapanmasıyla birlikte  tekrar açılması bir oldu. Kişi yine aynı hatayı yapıp “yukarı” düğmesine basmıştı, ben de aşağı inmek için aşağı düğmesine basması gerektiğini söyleyip kendisini bilgilendirdim. Yine teşekkür ettikten sonra bu sefer doğru olan düğmeye bastığını düşünüyorum.

Bir plaza insanı olarak daha önce defalarca yaşadığım bu durum nedense bugün beni, insanların kişilikleri, psikolojileri, içgüdüleri ile ilgili düşüncelere sevk etti.

Eski tip asansörlerimizde, şirin apartmanlarımızda bu kafa karışıklığını yaratacak durum yoktur, tek bir çağırma düğmesiyle iş kolayca hallolmuştur. Tabiki plaza ve benzeri şekilde trafiğin daha yoğun olduğu binalarda tahminime göre asansör trafiğini daha iyi yönetmek, zamandan ve elektrikten tasarruf için bu şekilde hangi yöne gideceğinizi belirttiğiniz mekanizmalar oluşturulmuştur.

Biz, plaza insanları başlangıçta belki sistemin nasıl çalıştığını anlayamasak da, diğer kişileri kopyalarak, uyarıları dinleyerek ya da içgüdüsel olarak bir şekilde hangi yöne gideceksek, o yöne ait düğmeye basmayı öğreniyoruz.

Beni bugün düşündüren, bu çalışma prensibini bilmeyen bir kişinin, içgüdüsel olarak nasıl hareket ettiğini tekrar görmek oldu. 15 yıldır üniversite ve iş hayatında olan birisi olarak bu durumla çok kez karşılaştım ve genel olarak kişilerin içgüdüsel olarak asansöre “buraya gel” komutu vermeye çalıştığını gördüm. Başlarda da belirttiğim gibi, yabancı dillerde nasıldır bilmiyorum ama Türkçe’mizde “asansör çağırmak” deyimini kullanıyoruz, yani asansörü ayağımıza çağırıyoruz. Belki bu söylem içgüdüsel olarak bizi o şekilde davranmaya yönlendiriyor bilemiyorum ama yine de ben bunun içimizdeki egoist hayvanın etkisiyle ortaya çıkan bir yönelim olduğu kanısındayım :)

Asansör düğmelerinin çalışma prensibine bakacak olursak işin özünde “niyet belli etme” olduğunu görürüz(Ben aşağı ineceğim. Ben yukarı çıkacağım). Belki biraz romantik bir yaklaşım ama bu açıdan bakınca bana gayet anlamlı göründü :) Biz niyetimizi doğru belli edelim ki, asansör de çalışması gerektiği gibi çalışabilsin :)

İçgüdüsel yönelime dönecek olursak, iletişimde de bu böyle, kimseyle, derdimizi niyetimizi dile getirmeden doğru iletişimi kuramıyoruz. Niyetin doğru belli edilmediği bir ilişki iletişimsizlikle sonuçlanıyor.

Son olarak asansörlerdeki benim tabirimle “niyet belli etme” prensibine abartılmış bir örnek vereceğim. Bundan yaklaşık bir sene önce gitmiş olduğum bir plazada asansörlerin bulunduğu hole girdiğimde olayın farklı bir boyuta geçtiğini gördüm. “Aşağı” ve “Yukarı” düğmeleri yoktu, onlar yerine, otuz katlı binanın her katı için ayrı bir düğme vardı ve hangi kata çıkacaksanız asansöre binmeden önce o katla ilgili düğmeye basıyorsunuz. Yani diyorki niyetini açık açık belli et ben de ona göre davranayım :)

Bizbize

falan, filan, feşmekan

Yaklaşık 20 yıldır kullanıcı, geliştirici, girişimci sıfatlarıyla içerisinde bulunduğum online alemde bir blog yaratma fikri bugüne kadar muhtelif zamanlarda canlanmıştır zihnimde; ama gel gör ki bir yerden başlamayınca olmuyormuş.

Ben de 33 yaşıma bastığım bu günde kendime bir blog hediye etmek istedim. Henüz bu hediyenin kıymetini gerektiği kadar bilecek miyim, yoksa bir köşede unutacak mıyım bunu bilmiyorum ama yeni yaşımda paylaşılmaya değer şeylere vesile olmasını diliyorum :)

Peki neler mi paylaşacağım? Başlıkta da dediğim gibi “falan, filan, feşmekan”, yani belli bir içerik sınırlamam olmayacak :) Gün gelir güzel birkaç fotoğraf çekip paylaşırım başka bir gün yeni yerler keşfeder onları anlatırım. Kimi zaman size bir mani düzerim, başka bir gün yeni öğrendiğim birkaç teknik bilgiyi derleyip paylaşırım, bir bakarsınız okuyup etkisinden çıkamadığım bir kitabı siz de okuyun diye pohpohlarım.

Aslında dediğim gibi, burası öncelikli olarak kendime bir hediye, kimi zaman bir günlük misali sadece kendime özel kimsenin göremeyeceği şeyler bile yazıyor olabilirim.

Neyse, başlangıç olarak böyle bir bilgilendirmeye de gerek yoktu ama bir yerden başlıyor olmam lazımdı ve sanırım başladım :)